Su kirleticileri hem doğal hem de insan kaynaklı olabilir. Doğal kaynaklı su kirliliği, zaman zaman endişe verici boyutlarda olmasına rağmen, insanların etkinlikleri dolayısıyla meydana getirilen su kirliliği daha yaygındır. İnsan etkinliğinin sebep olduğu başlıca dört su kirliliği kaynağı vardır: belediye hizmetleri (atık su, kanalizasyon), deniz/nehir/göl taşımacılığı, sanayi ve ziraat. Su kirliliği kaynaklarını: noktasal ve dağınık (noktasal olmayan) kaynak olmak üzere iki grupta incelemek mümkündür.

Noktasal kaynaklı kirlilik, işletme ve belediyelerin arıtma tesisleri yoluyla çevre sularına atılan kirliliktir. Noktasal kaynaklı kirliliğin, atılma noktası belli olduğu için gerektiğinde kontrol altına alınabilir.

Dağınık kaynaklı kirlilik, belirli bir noktadan yoğun bir şekilde atılan kirlilik olmayıp, çeşitli küçük noktalardan büyük alanlara yayılan kirliliktir. Zirai sızıntı, maden ocaklarının atıkları, dağınık şehir atıkları ve inşaat kalıntıları dağınık kaynaklı kirlilik örnekleridir. Toprak erozyonu, özellikle Türkiye’de, başlıca dağınık su kirliliği kaynağıdır. Dağınık kaynaklı kirliliğin kontrol altına alınması zordur.

Belediye Atıkları

Bunlar genellikle evlerden ve ticari kuruluşlardan dışarıya verilen atık sulardır. Evsel atık sular, geniş bir alana yayılmış pek çok küçük kaynaktan oluşur. Belediyeler bu atık suları kanalizasyon hatları vasıtasıyla toplar ve kanalizasyon sularının arıtıldığı tesislere ulaştırır. Arıtma tesisi gibi bir noktada toplanan kirlilik artık noktasal kirlilik kaynağı haline gelmiştir ve kontrol altında tutulması mümkündür. Kanalizasyon sularının yarattığı su kirliliği, sağlıklı kanalizasyon sistemi ve arıtma tesislerinin olmadığı gelişmekte olan ülkelerde ciddi boyutlardadır.

Kontrol altında tutulması zor olan dağınık kirlilik kaynağı, rüzgarlarla savrulan kirliliktir. Rüzgarla savrulup dağılan kirleticiler arasında yollardaki tuzlar, işlenmemiş çöpler, inşaat kalıntıları ve asit yağmuruna dönüşmüş egzoz gazları vardır. Asbest, klorürler, bakır, siyanürler, hidrokarbonlar, kurşun, organik atıklar, fosfat ve çinko rüzgarla savrulup sulara bulaşabilir. Bu tür kirlilikle baş etmek de belediyelerin sorumluluğu içindedir.

 

Sanayi Atıkları

  • Gıda Sanayi

  • Tekstil Sanayi

  • Kağıt ve Selüloz Sanayi

  • Kimya Sanayi

  • Petrol Sanayi

  • Kömür Madenleri

  • Sentetik Kauçuk/Plastik Sanayi

  • Metal Sanayi

  • Diğer Sanayiler

 

Deniz/Su Taşımacılığı

Deniz taşımacılığı ile ilgili olarak iki tür kirlilik kaynağı vardır. Bunlardan birisi, gemilerin atık suları/fpseptikleri; diğeri de tankerlerde taşınan petrol ve petrol ürünleridir.

Gemi/yat foseptikleri: Tüm su taşıtlarıyla ilgili bir sorundur. Genellikle denizlere doğrudan boşaltıldığı için, evsel atık sular gibi suları kirletirler. Marinalarda bu durum kontrol altına alınamadığı takdirde çok ciddi sorunlara yol açabilir.

Petrol kirliliği: Petrol tankerlerinin çarpışması ve sintine suyunun boşaltılması sonucunda ortaya çıkar. Son 34 yılda sadece İstanbul Boğazı’nda, 6 tanker kazası olmuş ve bunlar tonlarca petrolün Boğaz sularını kirletmesine sebep olmuştur.

Tankerler yüklerindeki petrolü boşalttıktan sonra, sudaki dengelerini korumak için ambarlarını denizden çektikleri suyla (sintine) doldururlar. Limanlara demir atmadan önce, petrolün bulaşmış olduğu bu suyu tekrar denize boşaltırlar. Yatlar için aynı durum yine söz konusudur.

Petrol su üzerinde ince bir tabaka oluşturur ve hafif hidrokarbonlar hemen buharlaşır. Ağır hidrokarbonlar ise, kolay kolay biyolojik bozunmaya uğramadıkları ve de buharlaşmadıkları için, uzun müddet katranlı topaklar halinde su yüzünde kalırlar.

Petrol kirliliğinin en gözle görülür etkisi deniz kuşlarının ölümüdür. Kuşların tüylerinin içinde ve arasında bulunan ve onların vücut sıcaklığını korumasını, uçmasını sağlayan hava, bulaşan petrol ile yer değiştirir. Kuşlar uçamaz hale gelir ve vücut sıcaklıklarını koruyamadıkları için kolayca hastalanır. Petrol kirliliğinin diğer deniz canlıları üzerinde de ciddi etkileri vardır. 1957 yılında Meksiko’da ufak bir koyda, dizel yağlarının tankerden akmasıyla meydana gelen bir kazada, koydaki tüm bitki ve hayvanlar yaşamlarını yitirmişlerdir.

Tarımsal Kirlilik

Tüm dünyada tarım, dağınık su kirliliğinin başlıca kaynağıdır. Tarımsal uygulamalar, su kirliliği yaratacak çeşitli maddelerin ortaya çıkmasına sebep olurlar. Sulara sızan tarım ilaçları (pestisitler) su organizmalarını ve insanları olumsuz yönde etkilerler. Gübre sızıntıları suların besin bakımından zenginleşmesini sağlar. Hayvan atıkları ve bitki kalıntıları, sularda yüksek BOİ(Biyokimyasal oksijen ihtiyacı) ve çamura sebep olur; besin bakımından zenginleştirirler (ötrofikasyon). Bu da su organizmalarının sayıca fazla miktarda artmasına ve su üzerinde kirlilik yaratmasına sebep olur.

Tarım arazilerindeki toprak erozyonu sularda çökebilen katı madde miktarını arttırır. Ayrıca, suda kolaylıkla çözünmeyen bazı tarım kimyasalları, bu katı taneciklere tutunarak sulara girer. Buradan anlaşılacağı gibi, toprak erozyonunu önlemek aynı zamanda su kirliliğini önlemek demektir.

 

ATIK SULARIN ARITIMI

Atık suların arıtma tesislerinde yapılan işlemler, doğada kendiliğinden gerçekleşen arıtma mekanizmasının benzeridir. Bu tesislerde, atık su doğrudan bir akarsuya, göle veya denize atılınca ne olursa olsun aynısı olmaktadır. Çöktürme ve parçalama olayları gerçekleşmektedir. Birincil, ikincil ve üçüncül olmak üzere üç çeşit arıtma vardır.

Birincil Arıtma (Primer veya Mekanik)

Arıtmanın ilk safhasıdır. Kanalizasyon suları, tuvalete yanlışlıkla düşen yabancı cisimlerin (diş fırçası, tarak, vb.) tutulduğu ızgaralardan geçerek ayırma tankı yoluyla çöktürme havuzuna girer. Burada, henüz çökmemiş olan organik katı maddelerin topaklaşıp çökmesi için bakteriler devreye girer. Çöktürme havuzunda katı madde içeriğinin yaklaşık %80’i çökmüş olur. Toplanan çamur, anaerobik organizmalarla çürütme havuzlarında çürütülür ve bu süreçte metan, hidrojen sülfür ve amonyak gibi gazlar ortaya çıkar. Akışkan olan bu çamur, ekili alanların üzerine püskürtülebilir veya kurutulabilir. Kurutulmuş kanalizasyon çamurları yakıt, gübre ve toprak dolgu maddesi olarak kullanılabilir.

Sadece birincil arıtmanın yapıldığı tesislerde havuzdan çıkan sıvı atıklar, klorlama bölümüne gelir. Bu aşamada mevcut bakterileri öldürmek için klor ilave edilir. Klorlu sıvı atık bu şekliyle akarsu, göl veya denize bırakılabilir. Ancak bu sıvı hala, kanalizasyon suyunda bulunan organik maddenin %70’ini içermektedir. Yani arıtma tam değildir. Tekrar kullanılabilecek su eldesi için, tüm arıtma safhalarından geçilmesi gerekmektedir.

İkincil Arıtma (Sekonder veya Biyolojik)

Birincil arıtmada çöktürme havuzunda oluşan çamur ve sıvılar bu safhada, aerobik bakterilerin saldırısına maruz bırakılırlar. Sıvılar havalandırma tanklarında aerobik mikroorganizmalar tarafından parçalanırlar ve çöktürme havuzuna geçerler. Üstte toplanan sıvı klorlanarak deniz, göl veya akarsulara verilir. Çöken çamur, tekrar havalandırma tankına yollanır. Aerobik parçalanma, çamurun hacmini azaltır. Dolayısıyla, imha edilmesi gereken katı atık miktarı azalmış olur.

Üçüncül Arıtma

Mekanik ve biyolojik arıtma, yaygın olarak uygulanan arıtma yöntemleridir. Ancak, suların yeniden kullanımı söz konusu olduğu durumlarda üçüncül arıtma da gereklidir. Azot, fosfor ve organik madde miktarının normal içilebilir su seviyesine indirilmesi gerekmektedir. Bu işlemin yapılabildiği üçüncül arıtma tesislerinin maliyeti çok yüksek olduğu için çok yaygın olarak uygulanmaz. Fakat aynı işlemi doğal yolla gerçekleştirmek mümkündür. Doğal üçüncül arıtma yönetiminde, ikincil arıtmadan çıkan su denize verilmez, toprağa verilir. Toprak tabakalarından sızarak geçen su, temizlenmiş olarak sonunda bir yer altı su yatağına ulaşır ve toprağın temiz suyu gene toprağa dönmüş olur.